Türkiye, siyasi ve ekonomik açıdan oldukça hareketli, ilklerin ve önemli değişimlerin yaşandığı bir yılı daha geride bıraktı. Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde 2024 yılına ait hiç şüphesiz en önemli bilgi yerel seçimlerdi. Türkiye, beş yıl boyunca görev yapacak yerel yöneticilerini seçmek için sandığa gitti.
Bu yıla ait diğer en önemli bilgi ise Hükümet’in aldığı ekonomik tedbirlerdi. Enflasyonla mücadelede etkili adımlar atılarak, ekonominin yeniden rasyonel bir çizgiye oturtulması hedeflendi. Hiç şüphesiz ki enflasyonla mücadelenin sonuç vermesi, zaman alacak gibi görünüyor.
Ekonomik büyüme, istihdam artışı ve fiyat istikrarını hedefleyen hükümet, enflasyonla mücadele kapsamında faiz artırımına gitti. Kasım ayında açıklanan son kararda faiz, üst üste sekizinci kez yüzde 50 seviyesinde sabit bırakıldı.
Aralık ayı itibarıyla yüzde 50 seviyesinde gerçekleşen faiz politikası, finansal koşulların sıkılaşmasına, iç talebin ise daralmasına sebep oldu. Kuşkusuz bu kadar yüksek faiz ile işletmelerimizin varlıklarını sürdürmeleri, sermayelerini korumaları ve baskılanan döviz kurları karşısında ihracat taahhütlerini gerçekleştirmeleri her geçen gün zorlaşıyor.
Bu süreçte ana ihracat pazarımız olan Avrupa’da da talebin zayıf seyretmesi, iç talepte yaşanan düşüşün ihracat yoluyla telafi edilmesinin önüne geçiyor.
Her ne kadar Türkiye ekonomisinin bir önceki yıla göre bir toparlanma süreci içine girdiğini söylesek de yaşanan ekonomik daralma, ne yazık ki sanayicimiz açısından sorun olmaya devam ediyor.
Yüksek enflasyon, düşük üretkenlik artışı ve zayıflayan doğrudan yabancı yatırım dahil olmak üzere, potansiyel büyümeyi sekteye uğratan makro ve yapısal zorluklar, sürdürülebilir ekonomiyi zorluyor. Sağlam mali önlemler ve iddialı yapısal reformlarla, ekonomik büyümenin önü açılabilir.
Küresel ekonomi, Türkiye’nin ekonomik görünümünü belirleyecek
Dünya ekonomisinde yaşanan gelişmeler de elbette Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Yaklaşık iki yıldır süren Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaş, Avrupa başta olmak üzere tüm dünyayı etkilemeyi sürdürüyor. Orta Doğu’da İsrail ile Filistin arasında yaşanan savaş, büyük insani felaket olarak karşımızda duruyor. Savaşın bölgede yayılma riski ise her geçen gün büyüyor.
Dünya tarihinin en önemli seçimlerinden biri olan ABD’deki gelişmeler, Uzak Doğu’da yer alan Çin, Avrupa Birliği ve özellikle Almanya’nın içinde bulunduğu durum, Türkiye’nin 2025 yılının ekonomik görünümünü belirleyecek.
Dünya artık eski büyüme oranlarından oldukça uzakta ve kırılgan bir zeminde yer alıyor. En büyük pazarımız olan Avrupa Birliği’nin bu durumunu sürdürmesi, ihracat olanaklarımızı zorlayan bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Çin’in rekabet alanında oluşturduğu baskı ise Türk sanayicisini zorluyor.
Teknolojik gelişime ayak uydurmalıyız
Bizi bekleyen, çok farklı bir gelecek var. Dolayısıyla Türk sanayicisi olarak teknolojik gelişime ayak uydurmalıyız. Sanayi 4.0 dönüşüm bizim gibi ülkeler için hayati öneme sahip. Özellikle nitelik ve nicelik konusuna çok dikkat edeceğiz. 4.0 dönüşümde iş gücünde nicelik değil nitelikli iş gücüne ihtiyacımız olduğu unutulmamalı. Teknolojiyi üretmekte zorluk yaşıyorsak, en azından o teknolojiyi kullanırken farkı yaratacak beceriye sahip insan kaynağının oluşturulmasına dikkat etmeliyiz.
Takvimdeki ayların sonuna geldiğimiz şu günlerde zamanın çok hızlı aktığını unutmayalım. Yeni yılda zamanı daha verimli ve değerli geçireceğimiz ümidiyle 2025 yılının, bu yıldan daha iyi geçeceğini ümit ediyorum. Yeni yılın ülkemize, dünyaya barış ve bereket getirmesini, hepimize sağlık, huzur ve mutluluk vermesini diliyorum.
Yeni yılımız kutlu olsun…
ÖMER KARADENİZ
BAŞKAN